Türk tarihinin en önemli mutasavvıfı, Anadolu ve Rumeli'yi Türkleştiren erenlerin hocası olan Hoca Ahmet Yesevi; Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre gibi ışık insanlarını yetiştirenlerin hocasıdır. Dünya var oldukça O'nun harsına sahip olanların öğretisi insanları aydınlatacaktır. "Pir-i Türkistan" Yesevi; "Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol. Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol" dizelerini sıralayacak bir ruha sahip gönül insanıdır.
Çok iyi Farsça ve Arapça bilmesine rağmen şiirlerini duru bir Türkçe ile yazmıştır. Bu engin düşünür sayesinde Türkçemiz gelişip zenginleşmiş ve milli kültür canlanmıştır.
Bilimi öne alan din anlayışının temsilcisidir. İslam’ı ilmin ışığında yorumlayan alimlerin öncüsü ve başvuru kaynağıdır.
O'nun öğretilerindeki tutarlılığı benimseyen erenlerin bu ruhu halka ve Osmanlı yönetim anlayışına benimsetmeleri, Osmanlı'nın Avrupa halkları tarafından saygıyla karşılanmasını sağlamıştır. Fotoğrafta görülen Hoca Ahmet Yesevi Türbesi, alimlere ve büyüklerine saygıyı bir görev kabul eden Türk Hakanı Emir Timur tarafından yaptırılmıştır. Zamanla yıpranmış, onarımlar geçirmiş ve Sovyetler döneminde ise bakımsızlıktan harap olmuştur. 1993- 2000 yıllarında ülkemizce onarımı yapıldıktan sonra UNESCO tarafından "Dünya Kültür Mirası" listesine alınmıştır.
Kelimeler tek başına birer anlama sahiptirler ama sanat eseri değildirler. Ancak onlarla ruha hitap edecek biz dizi oluşturduğumuzda şiir, roman ya da öykü olurlar, kısaca sanat eseri olurlar. Taşlar da kelimelerden farklı değildir, doğada ham haliyle
sadece bir kütledir. Ancak ustanın elinde işlendiğinde, heykel, anıt ve şaheser mimari olurlar. Çizgi ya da renk farklı mıdır? Sanatçının elindeki kara kalem destansı resimler çizmiştir. Fırçalar ustasının eline geçtiğinde eşsiz tablolar yaratmaktadır.
Fotoğraf için ışık; şairin belleğindeki kelime, mimar ve heykeltıraşın önündeki taş gibidir. Fotoğrafçı için ışığı kullanmak; edebiyatçının kelimeleri, ressamım çizgi ve fırçayı kullanması gibidir. Duyguyu, mesajı ışıkla ifade edebilirsek ve bunu izleyene hissettirebilirsek, bir sanat eseri ortaya çıkarmış oluruz.
Sanatçı fotoğrafını, bu değerli inanç ve fikir adamına layık kompozisyon ve renk tayfıyla sunmuş olduğunu görüyoruz. Gün batımının bulunduğu ters ışıkta, türbeyi aydınlatan ışıkların yakıldığı bir sırada uygun açıdan fotoğrafın çekildiğini
görüyoruz. Soğuk renk sıcaklığına sahip olan gökyüzü ile sıcak yapay ışıkların ustalıkla harmanlandığına tanığız. Farklı renk sıcaklıklarına sahip fotoğraflar, yukarıda görüldüğü üzere görsel şölen yaratma gücündedirler. Soğuk ve sıcak renklerin yan yana
bulunması, bir bakıma yaşamdaki cefa ve sefanın birlikte var olduğunu hissettiriyor, cennet ve cehennem gibi… Mavi ve sarı ve turuncu rengin birlikteliğinden etkilenmemek mümkün değil. Sanki “Tercih insanın kendisindedir, herkes yaşamından ve sonucundan
kendisi sorumludur” der gibi. Az ışık alan bölgelerdeki detaylardan ise ödün verilmeden fotoğrafın yapıldığını görüyoruz.
Bu fotoğrafı çekmek ustalık yanında büyük bir bedel ödemeyi gerektirir. Işığı zamanında yakalamak bir yana, Orta Asya’ ya Ata Yurdumuza seyahat yapmak zaten külfetli bir iştir. Ayrıca nerede nelerin olduğunu bilmek ve bunu fotoğraflamak için, tarihi ve
kültürel birikime sahip olmak gerekmektedir. Bu fotoğraf ışığı ve çizgiyi ustaca kullanmanın bir yansıması olarak, saygın bir zatın anıtsal felsefesine uygun sunum yapıldığını gösteriyor.
Attila KÜNTÜZ hocamı bu fotoğrafı için kutluyor ve paylaştığı için teşekkür ediyorum.
Mikdat Besni
Commenti